MEKANSAL BEDENLER ATÖLYE SÜRECİ VE SERGİ

TR

3-7 Temmuz 2022 tarihlerinde Haliç Üniversitesi İç Mimarlık ve Tiyatro Bölümü akademisyenleri; Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Kemal Yurttaş, Öğr. Gör. Ceren Okumuş, Arş. Gör. Burçe Karadağ (İç Mimarlık Bölümü) ve Arş. Gör. Tuğba Sorgun (Tiyatro Bölümü) yürütücülüğünde; Mekansal Bedenler Bilimsel Araştırma Projesi’nin atölye çalışması ve sergisi The Circle Space’te gerçekleşti. Haliç Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü’nden 12, Tiyatro Bölümü’nden 4 ve Mimarlık Bölümü’nden 1 öğrencinin katıldığı atölyede üç gün boyunca doğaçlama ve çizme eylemlerinin sınırları farklı atölye ve performans içerikleri ile araştırıldı. Atölye katılımcılarının çizimin ve bedenlerinin olanakları ile mekanı deneyimleyerek araştırdıkları atölyenin ardından atölye içerisinde oluşan eserlerin ve performansların yer aldığı sergi 5-7 Temmuz tarihlerinde ziyaretçiler ile buluştu.

 

Atölye süresince yapılan çalışmalar şu şekilde:

1.Gün

Atölye, tanışma konuşmaları ile başladı. Atölye süresince gerçekleştirilecek çalışmalar ve atölyenin amaçları katılımcılar ile paylaşıldı. Farklı disiplinlerden olan katılımcıların hem çizme hem beden ile çalışma konusunda rahatlatılması adına güvenli alan oluşturmak konuşmaların ağırlıklı konusuydu. Güvenli alana; bedenleri konusunda her adımda son kararı kendilerinin verecekleri, istedikleri çalışmaya katılmama hakları olduğu, fotoğraf paylaşımı konusunda her adımda izinlerinin alınacağı (...) açıklamaları da dahildi. Katılımcıların birbirleriyle iletişimini kolaylaştırmak; zihinsel ve bedensel olarak çalışmaya hazır hale gelmelerini sağlamak adına “isim oyunu” oynandı. Oyunun ardından katılımcıların mekan ile her zaman kurdukları ilişkilenmeyi tartışmaya açmak üzere kurgulanan yönlendirmeleri gözeterek tanışmaları istendi. Öncelikle mekanda beden farkındalığı ile yürümeleri istenen katılımcıların bedenleri ile mekanda temas ettikleri noktalara dikkatlerini vermeleri, sonrasında bedenlerinin dışındaki bedenleri, mekanı ve böylece oluşan doluluk boşluğun devinim halindeki ilişkisine dikkat etmeleri, devamında gözleri kapalı olarak mekanı deneyimlemeleri, bu deneyimleme halinde mekandaki seslere, kokulara, dokunsal değişikliklere odaklanmaları ve mekanı bu şekilde tanımaya, keşfetmeye çalışmaları istendi. Böylece farklı duyular harekete geçtiğinde mekan ile nasıl ilişki kuruyoruz sorusu araştırıldı. Tanıma çalışması tamamlandıktan sonra katılımcılar atölye zeminine serilen beyaz tuval kağıdı üzerine yaşadıkları deneyimin haritalamasını yaptı, bu haritalama sırasında birbirleri ile kurdukları ilişkiler, boyaların konumlanışı, fırça sesleri, zeminin dokusu, haritalama yaparkenki konumları; yaşadıkları deneyim ile birlikte haritalamanın konusu oldu. Böylece kolektif bir deneyim haritası üretildi.

Sonraki egzersizler hem doğaçlama çizimin hem de bakılan ile çizilen arasındaki ilişkinin çizim yüzeyinin konumlanışı, açısı ve dokusunun değiştirilerek araştırıldığı iki egzersizdi. Bu bağlamda öncelikle iki ayrı gruba bölünmeleri istenen katılımcılardan ilk gruptakiler geniş bir yüzeye doğaçlama çizim yaparken ikinci grup ise tekil çizim yüzeylerine gördüklerini çizdi. Sonrasında iki grup yer değiştirdi ve önceden gerçekleştirilen çizimler üzerine aynı içerik ile yeni çizimler üretildi. Çalışmanın sonraki aşamasında katılımcılardan mekanda bulunan kaide, sandalye, pleksi, plastik örtü gibi elemanları da kullanarak çizim yüzeylerini yeniden üretmeleri ve kendi çizim mekanlarını tasarlayarak çizim yapmaya devam etmeleri istendi. Yeni yüzeyler kullanarak yapılan çizimlerde bedenler de bir zaman sonra yüzeyleşerek hem kayıt altına alan hem kayıt altına alınan halini aldı. Böylece atölyenin ilk günü tamamlandı. 

2.Gün

Atölyenin ikinci günü orman oyunu ile başladı. Katılımcılar bedenleriyle orman alanını oluştururken bir katılımcı, bedenlerden oluşan dar ve sıkışık ormanda ilerlemek zorundaydı. O ilerlerken diğer katılımcıların ona zorluklar çıkarıp geçmesini mümkün olduğunca engellemeye çalışıyordu. Oyunun ardından mekanda karışık yürütülen katılımcılar aniden durdurulup gözleri kapattırılıp arkadaşlarının nerede olduğunu tahmin etmeye çalıştılar. Tekrar edilen oyunun her tekrarında katılımcıların mekan farkındalığının arttığı gözlendi. Hem beden hem mekan farkındalığı açısından yapılan bir diğer çalışma ise eşleştirilen katılımcıların göz temasını kaybetmeden partneri ile mekanda hareket etmesi, farklı hızları ve seviyeleri deneyimlerken odağının partnerinde kalmasına odaklanması üzerine bir çalışma idi. 

İki ısınma çalışmasının ardından kontakt doğaçlamadan ilhamla üretilmiş bir çalışma olan imkan-beden çalışmasına geçildi. İmkan-beden çalışmasında katılımcılar ikişerli eşleştiler. Her bir katılımcı partnerinin bedenini bir imkanlar alanı; boşlukları ve dolulukları olan bir mekan olarak ele alarak bu yeni mekanı kendi bedenleriyle keşfetmeye başladı. “Nasıl bir alan?”, “Nasıl bir mekan?”, “Bu mekan ile neler yapabilirim?”,  “Hangi boşluklar ile nasıl ilişkileniyorum” gibi soruları karşı bedende, kendi bedenleri ile araştırdılar. 

Öğle arasından önce Dennis Oppenheim’ın ‘Two Stage Transfer Drawing’ isimli çalışmasından ilhamla yaratılan sırta çizilen şeklin eş zamanlı olarak öndeki duralite çizilmesi şeklinde tanımlanabilecek; çizimin, sonuca değil sürece yönelik bir olgu olduğunun altını çizen çalışma yapıldı. Bu çalışmayı çizimin kendisinin diyaloga dönüştüğü, çalışmaya katılan iki kişinin sadece çizim ile iletişim kurduğu ve yine bedene yerleştirilen kağıtların ya da direkt olarak bedenin yüzey olarak kullanıldığı çalışma izledi ve ardından öğle arası verildi. 

Öğleden sonra Yıldız Teknik Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Bölümü’nden Prof. Dr. Ayrin Ersöz mekan-beden ilişkisini tartışmaya açan atölye çalışmasını gerçekleştirdi. 

3.Gün

Doğaçlama ve çizme eylemleri arasındaki geçişlilik hali araştırılmaya başlandı. Anlamın kaldırılması amaçlanarak bir önceki gün üretilen çizimlerin doğaçlama aracılığıyla icra edilmesi deneyimlendi. Atölye boyunca mekan üzerine düşünülen ve tartışılan kavramlar bir araya getirildi ve bu kavramların grup doğaçlaması ile ifadesi araştırıldı. Doğaçlama performanslar ile atölye süresince ilk defa icra eden ve izleyen ayrımı kuruldu.

Bir sonraki çalışma için katılımcılar ile önceden paylaşılmış olan Hamlet metninin ezberlenmesi istenmişti. Atölyede bulunan yüzeyler ve araçlar ile birlikte katılımcıların metni farklı ritim ve hızda tekrar ederek bir ses alanı oluştururken bir yandan eş zamanlı olarak katılımcılara zemine yayılmış olan yüzeye çizmeleri söylendi, ancak neyin çizilmesi gerektiğine dair yönlendirici bir yorum yapılmadı. Bu çalışma aracılığıyla çizim ve çizim nesnesi arasındaki ilişkiyi düşünmek mümkün oldu. Katılımcılar duydukları sesi ve ritmi mi, metinde anlatılan hikayeyi mi, metnin mekanını mı ya da tüm bu sürecin bireysel deneyimini mi çizdi? Bu geçişleri barındıran muğlak alan çalışma boyunca korundu. Sözel bir tartışma ve açıklama yürütmeden çalışma süresince çizme eylemi farklı ritimlerde durmadan devam etti. Bu süreç içinde bedenlerin kendi içlerinde ve birbirleriyle ilişkili olarak yer değiştirdiği  ve bununla birlikte katılımcılar arasındaki rollerin de değiştiği gözlemlendi. 

Atölyenin son çalışması misafir yürütücü Fırat Neziroğlu ve katılımcılar tarafından gerçekleştirildi. Bu çalışma ile birlikte üç gün süren yoğun atölye çalışması tamamlandı ve sergi tasarımı ve kurulumu sürecine geçildi. 

 

4. ve  5. gün 

4. günün sabahında sergi tasarımına, atölye süreci içinde açığa çıkanların bir küratöryel kurguya göre yerleştirilmesi ile başlandı. Malzemelerin bir kısmı bu kurguya göre önceden belki de sadece sergilemede kullanılacağı tahmin edilerek temin edilmişti. Ancak herkes için heyecan verici olan ise sergileme aşamasının da halen atölyeyle ilgili kavramları keşfetmeye devam edilen bir süreç olmasıydı; yani sergi çok önceden tüm detaylarıyla net olarak kurgulanmış ve bu kurguya göre geriye kalan artık sadece mekana atölye çıktılarının  yerleştirilmesinin kaldığı mekanik bir süreç sonu değildi. Katılımcılar, bu sergilemeyle üç gün boyunca bedenleriyle deneyimledikleri, ilişkiler kurdukları mekanı bir kez daha yeni baştan üretiyor olacaklardı. Daha önce çoğunlukla plan-kesit-model-senaryo-prova gibi araçlarla temsiller üzerinden yapılan üretimler şimdi bire bir ellerinin altında her ne varsa (ve bazılarını da elemeyi, geride bırakmayı öğrenerek); büyük bir kayayı bir yerden başka bir yere taşımaya benzer bir sahicilikte, kanlı canlı karşılaşma anları olmak zorundaydı. Bu zorlayıcı ve öğretici karşılaşmalar deneyip yanılarak, düşünüp, üzerine konuşup bir kez daha deneyerek; önceki 3 gün boyunca örülen bilişsel ve duygusal bağlar sayesinde neredeyse su gibi akıp geçti.

Böyle bir sergi kurulumu da doğaçlamayı içeriyordu. Bu nedenlerle; belki artık bilinen anlamda çizimi ya da daha doğrusu atölyenin ilk gününe kadar ezbere bilindiği düşünülen çizimi içermiyordu, çizim de artık herkes için başka bir şeye dönüşmüştü. Böylesi bir sergileme pratiğinde çizim; artık en bilindik kalem, kağıt gibi araçlarından bağımsızlaşarak, kolektif duygu ve aklı aracısız, dolayımsızca mekansallaşan bir oluş haline gelmişti.

Sergileme süreci böylece 3 ana arterden ilerledi. Birincisi ince ince, nazikçe misinalarla, çıtalarla, gün ışığıyla, kumaşların, aydıngerlerin şeffaflıklarıyla yavaş ve güzelce ilerlerken; ikinci arter mekanın atmosferini tartışan, sergiye ilk kez kapıdan girecek bir izleyicinin nasıl bir karşılaşma yaşayacağını, sergi mekanının içinde dolaşırken nasıl dalgalanmalarla etkileşebileceğini açığa çıkarmaya, birkaç saat içinde görülebilecek olan içgüdüsel bir deneyimin rüyasını önceden görmeye çalışıyordu. Üçüncü arter ise 3 gün boyunca inşa edilen kolektif hafızayı dijital olarak yansıtmak üzerindeydi; tüm fotoğraflar, videolar, bilgilendirme yazıları izleyicilerin deneyimine çoklu katmanlar eklemek üzere diziliyorlardı.

Nihayetinde su yolunu buldu, bu üç arter bir noktada birleşti ve izleyicilerin mekana dahil olmaya başlamasıyla beraber onlara değerek dağıldılar, çoğaldılar artık yürütücülerden, katılımcılarıdan çoğalıp izleyicilerin ceplerine, hafızalarına sızdılar. Küçük küçük damarlar yeni yerlerde akmak üzere mekana veda ettiler.

Fotoğraflar : 1.,2.,3. gün Kevser Göze & 4.,5. gün Ceren Okumuş

Previous
Previous

Tanıtım Destekçisi Olduğumuz First-Hand ‘22 Deneyim Festivali Başlıyor!

Next
Next

Throwback / Gelin The Circle’daki ilk sergiyi hatırlayalım!! “Kalp Olmak Ne Ola?” / ‘‘How Is It To Be A Heart?’’